28 Mart 2017 Salı

Bekle Bizi İstanbul…




Albümün çıkış yılına bakılırsa 3 yaşındaymışım Edip Akbayram bu şarkıyı ilk söylediği zamanlar. Klibi çıktığında da en fazla 4-5 yaşındayımdır. Daha fazla da olamam zaten. Bandırma ile İstanbul arasını 5 saatte alan balkon sefalı vapurlar yerini hızlı, konforlu ama ruhsuz feribotlara bırakmamıştı henüz. Annem hala anlatır, o yolculuklardan birinde 5 saat boyunca bu şarkıyı söylemişim. Hala anlatır o yaşta bu şarkıyı nereden öğrenip de söylediğime anlam veremeden şaşkınlıkla izlediklerini.

Taşrada doğup büyüyen biri için İstanbul her zaman daha gizemli ve merak uyandırıcı bir güzellikte gözükür. Aynı şehre karşı şu an yaşadığım hisleri düşünürsek zamanla “dışı seni içi beni yakar” ruh haline bürünmüşüm İstanbul’a karşı belli ki. Tabi o zaman sadece o an İstanbul’a gelmekte olduğumuz ve şarkının melodisi hoşuma gittiği için mırıldandığım şarkının anlattıklarını anlamam için belki o anki yaşımın iki katı kadar daha yaşamam gerekti. Hatta sonrasında Vedat Türkali’nin bu şarkıya güfte olan şiirini de öğrendiğimde, özellikle şarkıda geçmeyen şu 3 dize beni en çok etkileyen kısmı olmuştu:

"Ve uzaklardan 

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde 
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul"


O zamanlar İstanbul’u uzaktan büyülenerek izleyen çocuk gitmiş, İstanbul’da yaşamaya başlayan ama bir yandan kendini bu büyük şehirde çok yalnız hisseden çocuk gelmişti. Ergenliğin verdiği isyankâr ve sola yatan bir gemi misali muhalif ruh hali, Kadıköy sokakları, lisede girilen arkadaş ortamları derken bu şarkının anlattıkları da bambaşka şeyler olmaya başladı.

Bugünse hem hayata hem İstanbul’a karşı düşünceleri, bakışı, duyguları bambaşka bir yetişkin adayıyım sanırım yine. Belki başkaları yetişkin demeyi tercih eder, ama ben 5 yıl sonra bu sefer aynı şeyleri bambaşka şekillerde yorumlayacağımdan, aynı şarkıları dinlemenin farklı hisler uyandıracağından emin olduğumdan “tamam ben yetiştim, yetişkin oldum” demekten imtina ediyorum.

Önceki akşam Youtube’un önerdiği bir şarkıdan önce 5 yaşındaki halime, sonra Kadıköy sokaklarındaki ergenliğime uğrayıp en son 26 yaşında beyaz yakalı halimde son bulan bir yolculuğa çıkıverdim ve aylar sonra bir şeyler yazmak istedim. Böyle güzel sanat eserlerinin bir güzel özelliği de bu değil midir zaten; hissettirdikleri ve düşündürdükleri farklı olsa da her seferinde insanın kalbinde bir yerlere dokunmayı başarması…

O zaman bir kere de çocukluk ve gençlik günlerinin hatırına ve büyük usta Edip Akbayram ve Vedat Türkali’ye ve haramilerin elindeki İstanbul şehrinin hala güzel kalmayı başarabilmiş az sayıdaki yanlarına selam niyetine dinleyelim bu güzel eseri.