26 Kasım 2012 Pazartesi

...




    Siz siz olun, sevdiceğinizi yakın bir zamanda uzak bir ülkeye uğurlayacak ve bir kaç ay göremeyecekseniz; ve bu gerçek göğsünüze yumru gibi oturmuş bir an bile aklınızdan çıkmıyorsa sakın bu şarkıyı dinlemeyin. Hatta dinlememeyi bırak, eğer bilgisayarınızda varsa da tamamen silin, yoksa böyle hiç beklemediğiniz bir anda çalmaya başlayıp gecenizi allak bullak edebiliyor.

    Ama peki hiç mi yolu yok, gerçekten o kalsa da İstanbul gitse olmaz mı ki?

18 Kasım 2012 Pazar

Pazartesileri Sevdiren'e..

Pazartesi sendromu nedir bilmem, ama son 2 aydır yaşadığım şey olmadığına eminim.

Bir kız var, beni iki eli iki kahverengi gözüyle yaşama bağlayan, yalnızca haftaiçleri görebildiğim, yokluğunda 2 günlük haftasonunun bile zor ve eksik geçtiği; işte hayatıma girdikten sonra onu görebilecek olmanın heyecanıyla mutlu uyanmayı ifade eder oldu benim için pazartesinin sabahları. İnsan pazartesi gününü de çok sevebilirmiş, onun sayesinde öğrendim. Ve yine öğrendim ki aslında cumartesi öğleden sonraları da zannedildiği kadar güzel olmayabiliyormuş.

13 Kasım 2012 Salı

Olmasaydın Olmazlardı

      Kurtuluş Savaşı sonrası Ankara'da yeni Millet Meclisi binası inşaatı sona erer,  ancak o dönem ülke sınırları içinde kiremit bulunamadığı için çatı bir türlü tamamlanamaz. Bunun üzerine Mustafa Kemal Ankara'da yapı malzemeleri satan genç tüccar Koçzade Vehbi'ye bu durumu sordurtur. Koçzade Vehbi, kiremit işini halledeceğini söyleyerek TBMM'den hatırı sayılır bir avans alır. Bu avans ile Ankara'da kapı kapı dolaşarak evlerin çatılarındaki sağlam kiremitleri satın alır ve sonrasında da bunları TBMM'ye satar. 
      Böylece genç Vehbi hem ilk önemli parasını kazanır ve kendisini "Vehbi KOÇ" yapacak yolu açar, hem de bulduğu bu pratik ve girişimci çözümle Mustafa Kemal'in de gözüne girer. Bundan böyle Cumhuriyet dönemi boyunca devletin yapacağı tüm işler ve alımlarda Vehbi Bey ve onun şirketlerine öncelik verilecektir.





      Dolayısıyla Koç Grubu'nun 10 Kasım'da verdiği ve çok tartışılan o reklamın arka planında Türk milletinin var olma hikayesinden ziyade, sırtını cumhuriyet yönetimine dayayarak, maddi-manevi aldığı büyük devlet destekleriyle bugünkü konumuna ulaşmış olan bir ekonomik devin var olma hikayesi ve  o "dev"in, onun bugünkü  konumuna ulaşmasını sağlayan adamı anmak istemesi yatıyor. Aslında sosyal medyada çok tartışılan ve hatta sıklıkla övülen "Koç Ailesi'nin Atatürkçülüğü" de bundan ibaret.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Alakalı Çağrışım - 4

"5 dakika içinde gelmezsem polisi ara"

                                                          Hollywood film klişesi


"Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git"

                                                          Gece Buluşması - Attila İLHAN

7 Kasım 2012 Çarşamba

Hastasıyız Buz Adam!





Team Radio: Ok Kimi, next car behind you is Alonso, Alonso 5 seconds behind you, I will keep you updated on the gap, I'll keep you updated on the pace.
Kimi Raikkönen: Just leave me alone! I know what to do!
Team Radio: Ok Kimi we need to keep working all four tyres please, keep working all four tyres.. 
Kimi Raikkönen: Yes, yes, yes, yes I'm doing it all the time, you don't have to remind every second!


Bize her yarışta efsaneliğin şampiyonluk sayısı ile alakalı olmadığını göstermeye devam eden asi Finlandiyalı; iyi ki pistlere dönmüşsün! Sen hep yarış, hep kazan, kendi ekibine de rakiplerine de ayar vermeye devam et, biz de hep izleyelim seni!

6 Kasım 2012 Salı

Olmayan kelimeler - 2

"Olmayan Kelimeler" konulu 2012 Metis Ajandası'ndan ilham alarak..

"Erkek evlatların aynı babaları gibi davrandıklarını , bir şeyi aynı babaları gibi yaptıklarını veya gittikçe babalarına benzediklerini fark ettikleri an"   anlamına gelen bir kelime olmalı..

1 Ekim 2012 Pazartesi

O Sırada Bir Yerlerde...



1980 öncesi Türk siyasetine damga vuran ve "Mahşerin dört atlısı" olarak anılan 4 siyasetçiden birinin cenazesi.. Cenazenin başında namaz kılan diğer 3 siyasi rakibi ve tabi ki halefi.. Siyaset yaptıkları süre boyunca asla birleşmeyi başaramayan bu 4 ismi hayatın kaçınılmaz tek gerçeği olan ölüm birleştiriyordu..

22 Eylül 2012 Cumartesi

İşte biz futbolu bu yüzden seviyoruz!



"Metin (Oktay) abiyi gerçek bir aşkla sevdim. Onun incinmesi benim için üzüntü kaynağıydı. Futbolu bıraktığımda, Metin abi benim durumumun kötü olduğunu duymuş, Nuri Kurtcebe’yle bana haber gönderiyor, “Metin bana gelsin” diyor. Neden çağırdığını tahmin ediyorum. Jübile yapmadım, para durumum kötü, bana mutlaka bir şey yapacak. Ya jübile, gece filan ya da Galatasaray zenginlerinden bana bir şey uyduracak. Beni ekonomik olarak sağlama alacak. Bunu bildiğim için gitmiyorum. Bir gün Nuri’yle Gazeteciler Cemiyeti’nde içerken “Bu adam çok gururlu, gelmeyecek. En iyisi biz gidelim, bulalım. Beyoğlu’nda nereye gider” diyorlar. Benim gittiğim yere geliyorlar. Beyoğlu’nda "Kadıköy" diye Sevgi Abla’nın yeri vardı, oraya giderdik. İçeri girdiğin zaman barı biraz kuytuda kalır, arkadaşlar önden girmiş, ben biraz arkada kalmıştım; sırtıma bir yumruk yedim! Arkamı döndüm ki, Metin abi karşımda duruyor. “Haber gönderiyorum, niye gelmiyorsun” dedi. “Abi geleceğim de…” falan dedim ama… “Bırak şimdi! Ben senin abin değil miyim, sen sadece kendini mi solcu zannediyorsun!” O gece sabaha kadar oturduk Metin abiyle. Söz almadan gitmek istemiyor. Sonunda “tamam” dedim. İllâ bana para kazandıracak... "

Metin Kurt

10 Eylül 2012 Pazartesi

Olmayan kelimeler - 1

"Olmayan Kelimeler" konulu 2012 Metis Ajandası'ndan ilham alarak...

Şu anlama gelen bir kelime olmalı:

"İnsanın iyilik olarak yaptığı bir işin bir süre sonra adeta görevi haline gelmesi/getirilmesi."

12 Temmuz 2012 Perşembe


ORTA İKİDEN AYRILAN ÇOCUKLAR İÇİN ŞİİRLER

Sivil ölümden konuşuyoruz dağılan neftilikler
arkadaşlar Makedonyalı kalın usta marangozlar.
Kapaklanır bir adam daha kaçıncı, aktığımızı görünce
ters çevrilmiş kente karşı işte onun denizlerine
delikanlı kostaklarımızı çıkarmış ve ırmaktır.

Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan
dahi "dikeni seven gülüne katlanır bir kadın"dan.
Haramiler ki kırkın üstünde artık sayıları
bir küçük tabut tabakada gezdirirler ölüleri fakfon
burunları çekmek üzre, ince çağrışımlıdır.

Ey orta ikiden ölerek ayrılan çocuklar! aslında başlayan
askerler tabiatta hâlâ tramvaydan Sirkeci'de mi inerler?
süsüne kaçılmamış bir cenaze törenine gitmek için.




Türk şiirinin en sivil, en etikçi şairi, dili yeniden yaratıp adına sözlükler yazdıran büyük usta, vakitsiz Üsküdarlı Ece Ayhan'ı "cehennet"e uğurlayalı bugün tam 10 sene olmuş. 

12 Haziran 2012 Salı

O Sırada Bir Yerlerde...


Paris'i ele geçiren Hitler, kurmaylarıyla birlikte şehir turu atarak adeta bir güç gösterisi yapmaktadır, başardığı işin büyüklüğünden kaynaklanan gurur ve inanılmazlığından kaynaklanan şaşkınlıkla karışık bir surat ifadesi ile ..


Fotoğraf: Hitler in Paris, The Guardian, Haziran 1940

3 Haziran 2012 Pazar

Haftanın Şiiri: "Eski Denizlerden Kim Kaldı"

Yani sen de denizsen be Marmara,
İki boğazın var diye göl demiyorlarsa sana, 
Canına okurum ben böyle işin.
Haberin var mı ben altı boğaza birden bakarım, 
Benden sorulur Elif'imin,
Benden sorulur dört şeytanımın karın tokluğu. 
Senin İstanbul'un okula gider mi, kağıt kalem ister mi? 
Çanakkale'nin çocuk felci, yatak yorgan yatması var mıdır? 
Adalarından birinin bile ah Marmara kara mıdır bahtı?

Yani sen de denizsen Marmara,
Otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden, 
Ama bana deniz diyen yok o başka dava.
Sarıyer'in oralara mavi bir nokta koyan yok, 
Atlaslara falan da yazılmaz tüh ki adım .
Ne dersen de dünya tersine dönüyor Marmara, 
Seni boğazlar besliyor iki ucundan,
Ben de altı boğazı ay ortası biten maaşla. 

Kızıp köpürme ama,
Hiç deniz görmesek yutardık belki Marmara... 

Akgün AKOVA

16 Mayıs 2012 Çarşamba

She was married to the Bosphorus ..

      Günlerden bir gün, tanrılar tanrısı ulu Zeus, karısı Hera'nın rahibelerinden güzeller güzeli İo'ya aşık olur. Lakin ne kadar tanrı da olsa, o da her erkek gibi karısının gazabından korkmaktadır ve Hera'ya yakalanmamak için kendisini buluta, İo'yu ise güzel ve beyaz bir ineğe çevirerek onunla birlikte olur ve hamile bırakır. Fakat koskoca Hera bu, kaçın kurası, anında durumdan şüphelenir ve kocası Zeus'a giderek bu ineği ona hediye etmesini ister, bizim light Zeus da hemen "Peki karıcığım" diyerek ineği Hera'ya verir. Hera ineğe dönüşmüş olan İo'nun başına 100 gözlü korkunç bir devi bekçi olarak diker. Diker dikmesine ama, tam bu noktada Hermes devreye girer ve tarihin ilk "erkeklerarası dayanışma" örneklerinden birini göstererek 100 gözlü devi öldürür ve Zeus'un İo'yu kaçırmasına yardım eder. Tabi bunu duyan Hera küplere biner ve hemen dev bir at sineği yaratarak onu İo'ya sokarak öldürmekle görevlendirir. Bunun arkasından sinek kovalar inek kaçar, inek kaçar sinek kovalar ve böylece İo ve at sineği bütün dünyayı dolaşırlar. İo'nun at sineğinden kaçarken üzerinden geçtiği ilk topraklara "İo'nun ülkesi" anlamında "İonya", İo'yla sineğin ilk geçtikleri geçide ise "İnek Geçidi" anlamında "Bosphorus"  adı verilir. Bugün bildiğimiz adıyla güzeller güzeli Boğaziçi'miz..



Fotoğraf: Aydın Sert


      Sonra ne mi olur? Zeus tanrısal güçlerini kullanarak Hera'nın yarattığı at sineğini yok eder ve İo'yu da tekrar eski haline döndürür. Zeus'tan hamile kalan İo'nun Koressa adında bir kızı olur. Koressa ise Denizler Tanrısı Poseidon ile evlenir ve Byzas adında bir oğulları olur. Byzas yıllar sonra anneannesi İo'nun geçtiği Bosphorus bölgesine gelir ve oraya yeni bir şehir kurar. Şehre kurucusunun isminden hareketle "Byzantion" adı verilir. Sonrası da hepimizin az çok bildiği, Byzantion'dan Konstantinopolis'e, oradan İstanbul'a, oradan da bir şehir üzerine yazılıp bestelenebilecek en güzel şarkılardan birinin yapılmasına, videodaki şahesere giden bir serüven. İnsanın içindeyken bile özleyebildiği bir şehre duyulan aşk ve bunun kilometrelerce öteden, bambaşka bir dilde ifade edilebilmesi.


5 Mayıs 2012 Cumartesi

Yatakhane Hayatı Böyle Bir Şey Değil


Yatılı okulda hayat bu videodaki gibi oluyorsa biz 5 sene nerede okuduk? Nerede Ramço'nun yatakhanenin girişindeki kaloriferin üstüne koyduğu eski radyonun sesi ve koridordaki yankısıyla zar zor uyanmak, nerede Hababam Sınıfı gibi uykunu alıp neşeyle, şarkı söyleyerek uyanmak?

30 Nisan 2012 Pazartesi

Alakalı Çağrışım - 3

"Migros'ta Gördüğünüze İnanın!"


                                                  Reklam Sloganı

"Gördüğüne İnanma Sen!"

                                                  Her Şeyin Şarkısı / bANDİSTA

19 Nisan 2012 Perşembe

22'nin En Güzel Hali




Futbolcuyken; hem sağ bek, hem sol bek, hem sağ açık, hem forvet arkası, hem forvet;

Futbolu bıraktıktan sonra; hem rapçi, hem siyasetçi, hem müteahhit, hem antrenör.


Dünya üzerinde hem Carlo Ancelotti hem Kayahan ile çalışan tek insan.


Aynı zamanda efsane kadrodaki futbolcuların çoğu emekli olunca "Ne yapsam da Galatasaray'a zarar versem?" diye düşünüp uğraşırken, efendiliğini asla bozmayan bir kaç adamdan biri.



Arsenal maçındaki, Milan maçındaki gibi kritik anların soğukkanlı penaltıcısı.

Ondan sonra asla benzerini bulamadığımız, sırf -kötü de olsa- farklı mevkilerde oynayabiliyor diye Kazım Kazım gibi adamlarla uğraşmak zorunda kaldığımız, gerçek bir joker oyuncu.


Futbolu bırakması yıllar olmasına rağmen hala müthiş bir fiziğe sahip antrenörümüz. Arada maçlar tıkanınca "Şimdi kulübeden girse de sağdan sağdan yardırsa ne güzel olur!" diye düşünme sebebi.


Sahalarda izlediğim en güzel 22.


Çok yaşa marjinal adam, son mohikan Ümit Davala!




27 Mart 2012 Salı

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü


2012 DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ ULUSLARARASI BİLDİRİSİ
        Dünya Tiyatro Günü’nün 50’nci yıldönümünü kutlarken UNESCO’ya bağlı Uluslararası Tiyatro Enstitüsü ITI bir selam mesajı hazırlamamı isteyerek onurlandırdı beni. Tiyatro çalışanı meslektaşlara ve eşe dosta kısaca sesleneceğim.
        Emeğinizin ürünleri sarsıcı ve özgün olsun. Derin, dokunaklı, düşündürücü ve benzersiz olsun. İnsan olmanın anlamı üstüne kafa yormamızı desteklesin; düşüncelerimize yürek gücü, içtenlik, açık sözlülük ve incelik katsın. Dilerim güçlük, sansür, yoksulluk, nihilizm gibi engelleri aşabilesiniz.
        Eminim birçoğunuz mutlaka karşılaşacak hepsiyle. Umarım yeteneğiniz ve sebatınızla bize insan kalbinin çarpışındaki bütün çapraşıklığı öğretebilirsiniz. Umarım alçak gönüllülük ve araştırıcı bir ruhla bunu ömür boyu iş edinirsiniz. Dilerim en iyileriniz temel sorun olan “Nasıl yaşıyoruz?” sorusunu bir çerçeveye oturtmayı başarır.
        Çünkü ancak en iyiler -pek nadiren ve çok kısa süreyle- yapabilir bunu. Tanrı yardımcınız olsun.
John MALKOVICH

2012 DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ ULUSAL BİLDİRİSİ
Tiyatro öldü!..
Son yıllarda insanı usandıracak kadar sık tekrarlanan bir söz bu...
"Miadını doldurdu tiyatro, öldü!.."
Eğer öyle ise, gerçekten de iddia edildiği gibi öldüyse tiyatro, bugün Dünya Tiyatro gününü kutlamak yerine yasını tutalım tiyatronun…
Oyunları seyretmekten vazgeçip alalım kazmaları, kürekleri elimize ve bir mezar kazalım tiyatroya, şöyle görkemli, geçmişine yakışır bir anıt mezar…
Başta bütün zamanların en iyi yazarı W. Shakespeare olmak üzere bütün oyun yazarlarını, oyunları, oyuncuları, rejisörleri, dekor, kostüm, ışık tasarımcılarını, sahne arkası teknisyenlerini  topluca gömelim bu mezara…
Ve hazır elimizdeyken kazmalar, kürekler, tiyatro salonlarını da yıkalım. Yıkamadıklarımızı da çürümeye terk edelim ki oynanmasın içinde seyircinin aklını çelip onları fitneye, fesada teşvik eden oyunlar…
Yerle yeksan olsun daha çok özgürlük, daha çok demokrasi talepleri. Barış ve adalet özlemleri… Merhamet ve vicdan çağrıları, çığlıkları kalsın o enkazın altında ve işitilmesin.
Tiyatro sanatının piri Shakespeare’nin 66. Sonet’inde dediği gibi;
“Çiğnensin inancın en seçkini
Mutluluktan nasibini almasın geniş halk kitleleri

Ayaklar altına alınsın insan onuru
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılsın
Ezilsin hor görülsün el emeği göz nuru
Ödlekler geçsin başa mertlik bozulsun
Ve korkup dilini bağlasın da sanat
Çılgınlık sahip çıksın düzene
Doğruya doğru diyenin eğriye çıksın adı
Kötüler kadı olsun Yemen’e…”
Mısır’a, Tunus’a, Libya’ya, Suriye’ye.
Yıkılsın yok olsun tiyatroyla birlikte yerel kültürler her ulusun, her etnik grubun kendi değerlerini tiyatronun ortak, evrensel değerleriyle buluşturarak insanlığa sunma ve savunma hakları…
Bir tek, dünyayı bir satranç ustası gibi kendi çıkarlarına göre biçimlendiren egemenlerin tekelindeki o ucuz, sığ ve kof kültür yürütsün hükmünü, televizyonlarda, sinemalarda, kitapçı vitrinlerinde, DVD raflarında.
Popülerin bir narkotik gibi bizi uyuşturup aklımızı başımızdan alan o yapay keyfiyle sermest olup unutalım insanlığın selameti adına unutmamamız gerekenleri.
Unutalım tiyatroyu,
Hayatı…
İnsanı,
Ve insanca olanı unutalım…
Bırakalım kıyametini yaşasın dünya…
Ve kıyametten sonra da dönmeye devam etsin bu mavi gezegen uzayın sonsuz karanlığında..
İçinde, bu kıyamet oyununu anlatacak hiçbir oyuncunun olmadığı hüzünlü bir tiyatro dekoru gibi…
Kenan IŞIK            .


Sahnede veya sahne arkasında olup sahnenin tozunu yutan tüm tiyatro emekçilerinin ve bütün tiyatroseverlerin 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun.

O Sırada Bir Yerlerde...


... Pop'un ve Rock'ın kralları bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da kendilerini ayaküstü koyu bir sohbete kaptırmışlardır.

22 Mart 2012 Perşembe

Aramaya İnanmak



"Her konuya değinen bir blog yaratmak" derken kastettiğim tam olarak bu muydu değil miydi şu an emin değilim.

BİR BANDIRMALININ GÜNLÜĞÜ

(Yaklaşık 5 sene önce yazdığım ve şu an olmayan www.bandirmaliyiz.biz sitesinde yayınladığım bir yazım. Arşivimi karıştırırken buldum, blogumda da bulunsun istedim.)

        Bugün cuma, araya giren 5 günlük bir çalışma temposundan sonra tekrar evime dönüyorum. Elimde 18.30'da Yenikapı'dan Bandırma'ya hareket edecek olan feribota bir bilet var. Ama Yenikapı'ya erken geliyorum, bakıyorum hava da güzel, başmemurla yaşadığım ufak çaplı bir gerginlikten sonra kendimi 17.30 gemisine atıyorum. YAŞASINN !! Hedefe yaklaşık 45 dakika daha erken ulaşacağım.. :)

        Gemiye biniyorum ve hareket ediyoruz..Sanki biraz sallıyor mu ne?? Aman canım neyse biraz kitap okuyayım. Şu an İnkılap Kitabevi’nden çıkan DOSTLAR BENİ HATIRLASIN – AŞIK VEYSEL – HAYATI VE TÜM ŞİİRLERİ adlı kitabı okuyorum..Bir şiir , iki şiir , üç şiir derken göz kapaklarım yerçekimiyle yaptığı savaşı kaybediyor ve uykuya dalıyorum.. Yanımda oturan amcanın “Hadi evladım uyan,Bak Bandırma’ya geldik” demesiyle gözlerimi açıyor ve yanında geçmekte olduğumuz limandaki o büyük kırmızı vinçlerden biriyle göz göze geliyorum..Artık ineyim, annemle babam beni bekliyordur, fazla bekletmeyeyim. .Biraz üstümü başımı düzelttikten sonra amcaya iyi akşamlar diyor ve yanından ayrılıyorum.. Tahmin ettiğim gibi, annem de babam da burada ; hemen arabaya biniyor ve Hacıyusuf’a doğru gidiyoruz

-         Nereye ?
-         Anneannene gidiyoruz.
-         N’oldu ki ?
-         E bugün kandil ya !
-         Aa ben onu unutmuştum !!

        Anneanneyle el öpüp kandilleşme faslından sonra sıra karın doyurmaya geliyor..Peki nerede yiyelim ? Herkes birbirine bakarken ilk tepki benden geliyor :

-         Yaa, buralarda meşhur bir İskenderci varmış J  (ve tabii ki oraya gidiliyor.)

        Önce bir tane 1,5 üstüne doyulmayıp bir de yarım yenince garson bile “boşal da semerini ye” bakışı atmaya başlıyor ki nihayet doyuyorum ve kalkıyoruz. Hakikaten özlemişim. Karnım doymuş , ağzım kulaklarımda bir halde İskenderciden çıkıyorum ki acı gerçek yüzüme Bandırma’nın rüzgarı gibi çarpıyor : MEHTAP BÜFE(TOSTÇU MEHMET AMCA) yerinde değil.. Uzun süre kalakalıyorum. .Sonra babamın sesini duyar gibi oluyorum :  “O, Sahil tarafına taşındı” ..

        Biliyorum , hatta bunun olacağını bu sitede de ilk ben yazmıştım ama ne bileyim işte , insan yine de bir garip oluyor.. Yine giderim , sorun değil , o tostlar , o YAKIŞIKLI muhabbeti için yine giderim , Fizan’da olsa yine giderim , ama ne bileyim işte, bir şeyler eksik sanki ,artık Ziraat Bankası’nın önünde buluşacağımız arkadaşı beklerken “bir karışık bir ayran , tostta acı az olsun” deyip üstüne bir de sakız alabileceğimiz bir Tostçu Mehmet Amca yok.. Sahil de buluşmak için çok uzak.. Peki biz şimdi ne yapacağız?


30.03.2007    - BANDIRMA

8 Mart 2012 Perşembe

HER SEVDA

"Yeni aşk kelimeleri, yeni öğrenilen
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor."
F. Scott Fitzgerald

Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.

Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.

Ve çınlar herbiri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.



Gecenin bir saati aşk, diyalektiği ve kendi dünyam üzerine düşünmeler ve nihayetinde Edip  Cansever: "Kırbacı vur ve kaç."   


25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayata Dair Detaylar (3) : Jerusalem ve Barış(?)

"Modern dünyadaki dini karmaşıklıkların bütün 
sebebi Kudüs'te bir tımarhane bulunmamasıdır."
Havelock Ellis


      Jerusalem. Bildiğiniz üzere Kudüs şehrinin birçok dildeki adı. 3 ilahi din tarafından da kutsal sayılan tek şehrin.

      İsmin kaynağının hangi dile veya dine ait olduğuna dair tartışmalar var. Tıpkı şehrin hangi dine ait olduğuna dair olduğu gibi. Ama - neyse ki – bu tartışmalar insanların birbirini öldüreceği boyutta değil.

      Jerusalem kelimesinin kökeninin hangi dile ait olduğu bilinmiyor, ama anlamı tüm dillerde ortak, tıpkı şehrin anlamının da tüm dinlerde ortak olduğu gibi.

      İbranicede Yeruşalayim olarak geçiyor ve anlamı “Barış, Huzur Şehri”.  Kelimenin etimolojik geçmişini incelersek “Şalom” veya “Salem” (her ikisi de İbranice hemen hemen benzer ve “barış,huzur,selam” anlamlarına geliyor) kelimelerinden geldiğine dair iddialar bulunuyor.

      İncil’de “Hierusalem” olarak geçen şehir, Araplar tarafından ise “al-Quds” (Kudüs, Kutsal yer) veya “Ūrušalīm” olarak biliniyor. Kelimenin kökenine indiğimizde Arapça’da “barış, huzur, selam şehri” anlamına gelen “Yer-i Selam”dan geldiğine dair rivayetler var.

      Yani hangi dilden türediği tartışmalı, ama anlamı her dilde aynı, tarih boyunca en çok savaşa ev sahipliği yapan şehrin: “Barış Şehri”.

      Sanırım insanlık olarak "Barış" kelimesini yeniden tanımlamamız ya da şehrin ismini "Tezatlar Şehri" olarak değiştirmemiz gerekiyor, bu tezatlardan bir süre daha bütünlük yaratamayacağımıza göre.


"Ve Kudüs şehri, gökte yapılıp yere indirilen şehir
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri..."
Sezai Karakoç

19 Şubat 2012 Pazar

Mor Forma Ağıdı



        Sizi bilmem ama ben Galatasaray’ın mor formasını sevmiştim. Belki de formayı değil de formanın çıktığı seneki Galatasaray’ı, o Galatasarayla ilgili gelecek hayallerimizi ve o sene Galatasaray adının olduğu yerde her zamanki gibi – ama her zamankinden daha parlak- duran umudu sevmiştim. Rijkaard’ı sevmiştim, Neeskens’i  sevmiştim, Keita’nın golden sonraki taklalı sevincini sevmiştim. Ve o sene geleceğe dair kurduğumuz hayalleri sevmiştim en çok da. Evet  hayallerimiz bugünlük değildi, uzun vadeliydi, kendimizi buna şartlamış, kısa vadeli başarısızlıkları kabullenmiştik en başından, ama yine de hayal etmeden duramıyorduk, duramıyordum.  Şampiyon olmasak da sevecektik, şampiyon olmasak da seveceğiz, şampiyon olmadı ve seviyoruz; ama ya şampiyon olsaydık? Ya o sene kupa Sami Yen’e gelseydi? Şimdi saçma geliyor ama bir düşünün: Hayatında son defa bayram yeri gibi süslenmiş şampiyonluk kutlayan ama o sırada bunun farkında olmayan bir stad, deliler gibi eğlenen binlerce taraftar, o sene böyle bir beklentisi olmadığı için herkesten çok sevinerek muhtemelen büyülenmiş gibi tribünleri izleyen Rijkaard ile ekibi, sahanın bir tarafından bir tarafına deli gibi koşturan futbolcular – tabi ki mor forma ile – ve fonda çalan bir şarkı, şüphesiz ki START WEARING PURPLE !

-                    -    “So why don’t you start wearing purple?”

        “Ve mor forma o tarihten itibaren Galatasaray’ın efsane formalarından biri haline gelir.”

      Tabi hikayenin bu bölümü maalesef böyle bitmedi.  Hikayenin sonu mu? O da hepinizin bildiği gibi birkaç ay sonra soğuk bir ekim gecesi  yine Ali Sami Yen çimlerinde yazıldı. Başrolde futbolundan çok sümükleriyle anılan provakatör bir ajan vardı.

      Peki şimdi yeni hikayelerin peşine düşmüş ve her şey çok iyi giderken bu nereden aklıma geldi ve gece gece böyle acayip bir şey yazdırdı bana?

      Hepsi iTunes shuffle tuşu ile Gogol Bordello’nun ortak bir oyunu olsa gerek.



20 Ocak 2012 Cuma

"Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez"



"Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu Modigliani"




Şiir: Aslan Heykelleri, Cemal Süreya
Resim:  The Portrait of a Girl, Amedeo Modigliani, 1917-18, Tuval üzerine yağlı boya
*Başlıktaki söz Cemal Süreya'nın Üvercinka şiirinden alıntıdır.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Alakalı Çağrışım - 2


“Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağır işitir oldu. Gözlerini de kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları işitmesin, yürekleri anlamasın, ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.
Matta 13:15



"Andolsun, biz cinler ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır."
Araf Suresi 179. Ayet