24 Nisan 2013 Çarşamba

Bir 23 Nisan Anısı..

        Sene 2002, ilkokul 5. sınıfta okuyan ve gerek başarılı ders notları gerekse büyüklerine saygılı kişiliğiyle öğretmenleri tarafından sevilen bir öğrenciyim. Nisan ayının başları, ilkokul sınıf öğretmenim yanıma geliyor. Bildiğiniz gibi her sene 23 Nisan'da bir kişi devlet yöneticilerinden birinin koltuğuna oturur, Bandırma'da en üst düzey devlet görevlisi kaymakam, ve o sene de kaymakamın koltuğuna oturacak öğrenci bizim okuldan seçilecekmiş. Her sene 5. ve 8. sınıflardan birer kız ve birer erkek olmak üzere toplam 4 kişi seçiliyor ve bu 4 kişi 23 Nisan'da kaymakamın huzuruna çıkıyormuş, kaymakamın seçtiği bir kişi de o gün kaymakamın koltuğuna oturuyormuş. İlkokul öğretmenim 5. sınıflardan da erkek olarak benim seçildiğimi söyledi ve ekledi "Kaymakam küçük çocukları çok seviyor, o yüzden de genellikle 5. sınıf ve erkek olan öğrenciyi seçiyor, ona göre kendini hazırla." Tabi benim nasıl heyecanlı olduğumu tahmin edebiliyorsunuzdur. Henüz 11 yaşındayım ve 23 Nisan'da kaymakam olma ihtimalim var. Aynanın karşısına geçip günlerce hazırlandım, kaymakam bana ne sorular sorabilir, bunlara ne cevap veririm, ben kaymakam koltuğuna oturunca ne yapmalıyım, her ihtimale karşı hazırlanıyorum, çünkü öğretmenimin dediğine göre kaymakam o gün kesinlikle beni seçecek.

        Ve nihayet 23 Nisan günü geldi çattı. Sabah 9'da buluşup okul müdürümüz ve 4 öğrenci kaymakamın huzuruna çıkacağız ama ben erkenden uyanmışım son bir tekrar yapıyorum: "Kaymakamımızın adı İsmail Gürsoy, kaymakam İçişleri Bakanı tarafından atanır, İçişleri Bakanımız Rüştü Kazım Yücelen ..."  Saat 9 oldu ve nihayet okul müdürü ve 4 öğrenci ile kaymakamın huzurundayız, aynı zamanda Bandırma'nın tek yerel kanalı olan MARMARA TV de orada, yani kaymakam koltuğuna oturuşumu bütün Bandırma izleyecek..

        Öncelikle kaymakam tek tek isimlerimizi soruyor, kendimizi tanıtıyoruz; Sonra kendisine bir sorumuz olup olmadığını soruyor ve günlerce hazırlandığım sorulardan birini soruyorum, yanlış hatırlamıyorsam Marmara Denizi ve Bandırma Körfezi'ndeki kirlilikle ilgili bir soru, ama tüm bunlar olurken kalbim nasıl atıyor  anlatamam. Sonunda heyecanla beklediğim an geliyor ve kaymakam o cümleyi kuruyor: "Evet çocuklar, şimdi aranızdan birini seçeceğim ve o bugünkü kaymakamımız olacak, hanginiz olmak istiyor bakalım?" Tabi dördümüzden de ses çıkmıyor, herkes "istemem, yan cebime koy" havalarında. Kaymakam tam aramızdan birini (çok büyük ihtimalle de beni) seçmek üzereyken okul müdürümüz lafa giriyor ve 8. sınıflardaki çocuğa dönüp, "Mehmet*, sen geçmek ister misin?" diyerek bütün hayallerimi yıkıyor. O andan sonrası benim için kocaman bir karanlık.. Kaymakam koltuğuna oturmuş herkese direktifler veren, İlçe Milli Eğitim Müdürü'nü arayıp okulların durumunu soran bir Mehmet ve günlerdir kurduğu hayalleri yıkılmış, Mehmet'in karşısındaki koltukta büzüşüp oturmakta olan ben..

        Akşam heyecandan doğru düzgün hatırlamadığım anları ve hayallerimin yıkılışını MARMARA TV Haber Bülteni'nde izliyorum, fakat olayın üzüntüsünü atlatmışım bile, gülümsüyorum izlerken. Çocukluk neticede, üzüntüler de sevinçler de kısa süreli oluyor, üstelik koltuğuna oturamasam da, o yaşta kaymakamın huzuruna çıkmışım, daha ne olsun ki! Günün bir diğer tesellisi ise kaymakamın hepimize hediye ettiği şık bir dolma kalem oluyor, her baktığımda bana o günü hatırlatan ve yüzümü güldüren siyah bir kalem..


*: Hatırlayamadığım için Mehmet yazdım, ama çocuğun adı başka bir şeydi. Okul müdürümüzün adı da Selahattin Olcay'dı ve kendisini hiç sevmezdim.

22 Mart 2013 Cuma

O Sırada Bir Yerlerde...




      Türk Halk Müziği'nin büyük ustalarından Ruhi Su, bir diğer büyük usta Aşık Veysel'i ziyarete gitmiş, iki usta uzun zamandır görüşemeyen iki eski dost gibi derin ve sıcak bir sohbete dalmışlardır...

7 Mart 2013 Perşembe

Bu iş çok zor..

     Şarkının hikayesi hakkında çok fazla rivayet var ama en bilineni şöyle: Yonca Bülent Ortaçgil'in baldızıdır ve yurtdışında, gelişmiş ülkelerden birinde yaşamaktadır. Bir süreliğine Türkiye'ye dönen Yonca uzun yıllar yurtdışında yaşadığı ve oraların düzenine alıştığı için Türkiye'deki hayatın zorluğuna ve insanların düşünce yapısına tekrar ayak uydurmakta zorlanır ve bir gün eniştesine şu soruyu sorar: "Bu ülkede yaşamayı nasıl başarıyorsunuz?" Bunun üzerine Ortaçgil kalemi kağıdı eline alır ve onu neden modern çağın ozanlarından biri olarak gördüğümüzü bir kere daha hatırlatan bir şarkı ile anlatır baldızına bu ülkede yaşamanın ne kadar zor olduğunu. "Bu iş zor Yonca" der. Çünkü bu ülkede insanlar yıllar boyunca hiç soru sormadan durur, çünkü bu ülkede hep en çok bağıran en doğru söylüyor sayılır, çünkü biz umursamadığımız için bu ülkede birinin eli herkesin cebindedir. Biz sesimizi çıkarmadığımız için biri gelir sofrada yiyeceğimiz ekmeğe, doğuracağımız çocuğun sayısına bile karışır. Ve bu yüzden bu ülkede yaşamak hep zordur, bu yüzden bu ülkede doğup büyümüş olmamıza rağmen bazen bizi bile kendisine yabancılaştırır. Aslında baldızına anlatmak isterken ülkedeki bütün dört yapraklı yoncalara anlatmış Usta..




Not: Şarkı Ortaçgil tribute albümünde Yaşar tarafından da yorumlanmıştır. Bu videodaki Ortaçgil'in orijinal yorumu olmasına rağmen videoyu ekleyen arkadaş başlıkta yanlışlıkla Yaşar yazdığı için öyle gözüküyor.

1 Mart 2013 Cuma

GELİYOOOR GELİYOOOR GELİYOOOR TEMİZLİK GELİYOOR, TEMİZLİİİK GELİNCEEE ERDEK'İN YÜZÜ GÜLÜYOOOR!! (Carnival De Paris melodisiyle söylenecek)

      Gece gece bilinçaltımın hangi köşesinden fırlayıp dilime dolandığı belli olmayan bir şarkı.. Evet bir dönem benim memleketimde mahalleye çöp arabası geldiğini bu müzikten anlardık. Zaten böyle müzikle gezen bir Aygaz arabası, bir su markalarının arabaları bir de Erdek Belediyesi'nin çöp arabası vardı. Sonra o uygulama kalktı, ama bugün hala Carnival De Paris'i duyunca aklıma 1998 Dünya Kupası değil de Erdek ve kesif bir çöp kokusu geliyorsa bunun tek sebebi Erdek Belediyesi'nin bu saçma buluşudur.



16 Şubat 2013 Cumartesi

Babalar ve Oğulları

        Bugün tam eczaneden çıkıp İstanbul'a dönmek için feribota gitmek üzereydim ki, babam "Keşke 1 gün daha kalsaydın, akşamki Galatasaray maçını birlikte seyrederdik." dedi. O an sırf babamın isteğini karşılıksız bırakmamak, baba-oğul birlikte bir maç daha seyredip, fazladan bir akşam daha geçirmek, belki karşılıklı birkaç kadeh bir şeyler içmek için kalmayı nasıl istedim, anlatamam.

17 Ocak 2013 Perşembe

olmayan kelimeler - 3

      Size de oluyor mu bilmiyorum, ama benim çok sık başıma geliyor. Mesela akşam koltukta uyuklamaktasınızdır ve o kadar yorgunsunuzdur ki bir an önce yatağınıza geçip uyumak istersiniz. Üstelik üzerinizde de pijamalarınız var, dolayısıyla koltuktan yatağınıza geçip uykuya dalmanız saniyelik bir olay. Gelgelelim bu saniyelik olayı gerçekleştirmenizi engelleyen bir ritüel vardır, her gece gerçekleştirmeden yatağa giremediğiniz bir ritüel. Evet doğru tahmin ettiniz; Dişlerinizi fırçalamak. Ve siz o kadar yorgun, o kadar üşenmektesinizdir ki dişlerinizi fırçalayacak mecali bulamadığınız için yatağınıza giremezsiniz, ve saatlerce o rahatsız koltukta sürünürsünüz.

      Hikayenin sonu nasıl mı biter? Ya saatlerce çürümenin sonunda "ehh eytere beyaa!!" diye isyan eder ve son gücünüzü toplayıp kalkar ve dişlerinizi fırçalarsınız, eğer bunu başaramazsanız sabaha kadar o koltukta uyuyup sabah bir de yorgunluğun üstüne eklenen sırt ağrısıyla güne başlarsınız. Nasıl? Size de tanıdık geldi mi hikaye? Öyleyse bu uyku öncesi ritüeller tamamlanamadığı için koltukta sürünme eyleminin ya da sürecinin de mutlaka bir adı olmalı..

26 Kasım 2012 Pazartesi

...




    Siz siz olun, sevdiceğinizi yakın bir zamanda uzak bir ülkeye uğurlayacak ve bir kaç ay göremeyecekseniz; ve bu gerçek göğsünüze yumru gibi oturmuş bir an bile aklınızdan çıkmıyorsa sakın bu şarkıyı dinlemeyin. Hatta dinlememeyi bırak, eğer bilgisayarınızda varsa da tamamen silin, yoksa böyle hiç beklemediğiniz bir anda çalmaya başlayıp gecenizi allak bullak edebiliyor.

    Ama peki hiç mi yolu yok, gerçekten o kalsa da İstanbul gitse olmaz mı ki?

18 Kasım 2012 Pazar

Pazartesileri Sevdiren'e..

Pazartesi sendromu nedir bilmem, ama son 2 aydır yaşadığım şey olmadığına eminim.

Bir kız var, beni iki eli iki kahverengi gözüyle yaşama bağlayan, yalnızca haftaiçleri görebildiğim, yokluğunda 2 günlük haftasonunun bile zor ve eksik geçtiği; işte hayatıma girdikten sonra onu görebilecek olmanın heyecanıyla mutlu uyanmayı ifade eder oldu benim için pazartesinin sabahları. İnsan pazartesi gününü de çok sevebilirmiş, onun sayesinde öğrendim. Ve yine öğrendim ki aslında cumartesi öğleden sonraları da zannedildiği kadar güzel olmayabiliyormuş.

13 Kasım 2012 Salı

Olmasaydın Olmazlardı

      Kurtuluş Savaşı sonrası Ankara'da yeni Millet Meclisi binası inşaatı sona erer,  ancak o dönem ülke sınırları içinde kiremit bulunamadığı için çatı bir türlü tamamlanamaz. Bunun üzerine Mustafa Kemal Ankara'da yapı malzemeleri satan genç tüccar Koçzade Vehbi'ye bu durumu sordurtur. Koçzade Vehbi, kiremit işini halledeceğini söyleyerek TBMM'den hatırı sayılır bir avans alır. Bu avans ile Ankara'da kapı kapı dolaşarak evlerin çatılarındaki sağlam kiremitleri satın alır ve sonrasında da bunları TBMM'ye satar. 
      Böylece genç Vehbi hem ilk önemli parasını kazanır ve kendisini "Vehbi KOÇ" yapacak yolu açar, hem de bulduğu bu pratik ve girişimci çözümle Mustafa Kemal'in de gözüne girer. Bundan böyle Cumhuriyet dönemi boyunca devletin yapacağı tüm işler ve alımlarda Vehbi Bey ve onun şirketlerine öncelik verilecektir.





      Dolayısıyla Koç Grubu'nun 10 Kasım'da verdiği ve çok tartışılan o reklamın arka planında Türk milletinin var olma hikayesinden ziyade, sırtını cumhuriyet yönetimine dayayarak, maddi-manevi aldığı büyük devlet destekleriyle bugünkü konumuna ulaşmış olan bir ekonomik devin var olma hikayesi ve  o "dev"in, onun bugünkü  konumuna ulaşmasını sağlayan adamı anmak istemesi yatıyor. Aslında sosyal medyada çok tartışılan ve hatta sıklıkla övülen "Koç Ailesi'nin Atatürkçülüğü" de bundan ibaret.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Alakalı Çağrışım - 4

"5 dakika içinde gelmezsem polisi ara"

                                                          Hollywood film klişesi


"Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git"

                                                          Gece Buluşması - Attila İLHAN