22 Aralık 2011 Perşembe

1915

      Geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak, özellikle geçmişi karanlık olan toplumlar için her zaman zordur ve Türkiye'nin 1938 Dersim olaylarıyla başlayan tarihle hesaplaşma süreci yetersiz de olsa olumludur. Yeterli olabilmesi için hesaplaşmaya 1915'ten başlamak gerekmektedir.

Çünkü  "Bir hikaye anlatmamız gerekiyorsa eğer, 1915'ten başlamamız lazım."

1915'le yüzleşmekten kaçtığımız sürece daha nice 24 Nisan'da ABD Başkanı'nın iki dudağının arasına bakılır, Fransız malları boykot edilerek "milli gurur" kurtarılmaya çalışılır.





"Tabii ki atalarımın başına gelenleri biliyorum. Buna kimileri "Katliam", kimileri "Soykırım", kimileri "Tehcir", kimileri de "Trajedi" diyor. Atalarım Anadolu diliyle "Kıyım" derdi... Ben ise "Yıkım" diyorum. Ve biliyorum ki eğer bu yıkımlar olmasaydı, bugün benim ülkem çok daha yaşanılır, çok daha imrenilir olurdu."

Hrant DİNK (1 Kasım 2004, BirGün )


16 Aralık 2011 Cuma

Hakan Gerçek ve Cemal Süreya


       Hakan Gerçek denince bizim neslimizin aklına öncelikle Ruhsar dizisiyle "kanka" kelimesini dilimize kazandıran ve kankası Mazhar'ın kardeşine aşık olmasına rağmen bunu bir türlü Mazhar'a söylemeyi beceremeyen Müfit karakteri ve onun komik halleri gelir. Televizyon ve popüler kültürün zararları; maalesef önceki seneye kadar benim için de Hakan Gerçek = Müfit'ti ve çoğumuzun yaptığı gibi popüler kültürün bize verdiğiyle yetinmiş ve çocukken Ruhsar dizisinde gülerek izlediğim, Ezel dizisinde de birkaç bölüm rol alıp hayat verdiği "Kandıralı" karakterini hayranlıkla takip ettiğim bu adamı araştırmaya gerek görmemiştim. Ta ki 2 sene önce tesadüfen de olsa "Van Gogh" oyunundan haberdar olana kadar. Kenter Tiyatrosu'ndan ayrıldıktan sonra 2008 yılında "Tiyatro Gerçek"i kuran sanatçı,  bu tiyatronun çatısı altında 3 sezon sahnelediği tek kişilik oyunu "Van Gogh" ile tüm tiyatroseverlerin saygısını kazanmıştı. Bu sezon ise geçen sezondan devam eden "Annem Yokken Çok Güleriz" oyununun yanı sıra, çok değerli bir eseri daha sahneye koydu: "Üstü Kalsın".

        Aslında "Üstü Kalsın"a tiyatro oyunu demek ne kadar doğru bilmiyorum. Cemal Süreya'nın doğumunun 80. yılı şerefine, Cemal Süreya şiirlerinden oluşan bir performans. Hakan Gerçek gibi başarılı bir tiyatrocu ile en sevdiğim şair birarada olunca da böyle bir eseri kaçırmamak benim için farz haline geliyor. Sezon sonuna kadar devam eden ve gösteri saatlerine tiyatrogerçek web sitesinden ulaşabileceğiniz bu eseri tüm tiyatro ve şiir sevenlerin de kaçırmamasını tavsiye ederim. Şimdiden iyi seyirler.



30 Kasım 2011 Çarşamba

Buz Adam'ın Dönüşü



Beni Formula 1 izlemeye başlattıran, pistlerin asi Finlandiyalısı Kimi Raikkönen bize çok uzun gelen bir ayrılıktan sonra ait olduğu yere, F1 pistlerine geri dönüyor. Bu güzel ve sevindirici haberle bir süredir monotonlaştığını düşündüğüm için izlemeyi bıraktığım F1'i tekrar takip etmeye başlamanın zamanıdır. Lotus gibi rakiplerine oranla güçsüz ama gelecek vaat eden bir takımda ne kadar başarılı olur bilinmez, ama şampiyonaya büyük bir renk ve heyecan katacağı şüphesiz.

Aramıza tekrar hoş geldin Buz Adam! Keşke seni İstanbulPark'ta da tekrar izleyebilseydik..

15 Kasım 2011 Salı

Fotoğraftaki Devlet(!)i Bulunuz.



Fotoğraf: Ubeydullah Hakan, ANF
     Kasım 2011, Van



*Yıldırım Türker'in fotoğrafla ilgili yazısı için tıklayın.

13 Kasım 2011 Pazar

Alakalı Çağrışım


"All You Need is Love"
                                         John LENNON


"Bir İnsanı Sevmekle Başlar Her Şey"

                                          Sait Faik ABASIYANIK

10 Kasım 2011 Perşembe

Mahalli Amok: Üretilmiş Gerçeklikler

Mahalli Amok: Üretilmiş Gerçeklikler: Dün öğleni ve akşamı anlatmak istiyordum, ama kesinlikle gucum kalmadı, canım artık istemiyo, @kurupilav bunu görürsen altına dün geceyi özet geç...

"Nefret duygusu yine ağır bastı."

29 Ekim 2011 Cumartesi

"Çog guzeeelll" bir adam: Claudio André TAFFAREL



"İyi bir futbolcu muyum? Bilmiyorum, çok da önemsemiyorum... Ama iyi bir insan olarak hatırlanmayı tercih ederim."




17 Mayıs 2000 ve UEFA Kupası ile ilgili olarak:

"Hayatımın en güzel gecesiydi. Bu dünyaya sağlıklı bir şekilde gelmiş, tek aşkımla evlenmiş, iki çocuk babası olmuştum - bir de Galatasaray ile UEFA Şampiyonu."



23 Ekim 2011 Pazar

İtirazın İki Şartı

En çok ihtiyacımız olduğu zamanda kaybettiğimiz tüm insani hisler için...


İTİRAZIN İKİ ŞARTI

Çok olmadığımız kesin
Çok olan tarafta değiliz
Çok olan tarafta olmayacağız 
Türkiye'de Kürt olacağız 
Kürtlerde Ermeni 
Ermenilerde Süryani 
Gidip Almanya'da Türk olacağız 
Hollanda'da Surinamlı 
Fransa'da Cezayirli 
İran'da Azeri 
Amerika'da zifiri zenci olacağız 
Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili 
İsrail'de Filistinli 
Köpeğin karşısında kedi 
Kedinin karşısında kuş olacağız 
Kuşun karşısında börtü böcek 
Hakemler hep karşı takımı tutacak 
Ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı 
Çiçeklerden kamelya olacağız 
Az kolumuzun tarafında 
Solda olacağız 
Bu itirazın ilk şartı 


Solda da az olacağız 
Devrimi çoğaltırken çünkü 
Bir başka devrime hızla azalacağız 
Bu da itirazın ikinci şartı.

Nevzat Çelik

24 Eylül 2011 Cumartesi

Olmasaydı Sonumuz Böyle



"Arka cebimde iki metrelik kefenim duruyor. Her an hazır ve nazır. Ölürsem, hayatımda istediğim bir tek şey var: Asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler, asla yani. Ben Edirne'den Ardahan'a kadar bu ülkeyi çok sevdim."
                                                                                                 
                                                                                        AHMET KAYA

Halkını bu kadar seven ve halkının da bu kadar sevdiği bir adamın sevdiklerinden uzakta, özlemle ölmesine sebep olan Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı ve türevleri;
Ahmet Kaya uzak bir ülkede, yabancı bir mezarlıkta yatmak zorunda kalırken siz yataklarınızda huzur içinde yatmayı ve hala gazeteciyim diyebilmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Lütfen bize de öğretin, öğretin ki her Ahmet Kaya şarkısı dinlediğimizde en derindeki hücrelerimize kadar utanç, mahcubiyet ve -siz ve benzerlerinize karşı- nefret hissiyle dolmamayı başarabilelim.

O zaman belki - bu gece olduğu gibi- aşağıda paylaştığım şarkıyı dinlediğim zaman duygulanmam ve gözlerim dolmaz.




20 Eylül 2011 Salı

AHMED ARİF: "Dostuna Yarasını Gösterir Gibi"




"Şiirimizde bir doruktu. Her zaman başı karlı genç ve görkemli kalacak bir doruk! Estirdiği yer Anadolu kokulu, halk kokulu esip duracak."
                                                                                                  Cemal SÜREYA

Şiir dendi mi şüphesiz ki Cemal Süreya'nın bile "Türkiye'nin en iyi şairi" olarak andığı, tek kitapla edebiyatımıza silinmez bir damga vuran Ahmed Arif'i anmadan geçmek olmaz. Ahmed Arif hakkında yazılacak milyonlarca şey olduğu su götürmez ancak Ahmed Arif'i yazmak ne benim haddime düşer, ne de Ahmed Arif'i anlatmaya kalemim yeterli gelir. Maamafih böyle büyük bir kalem ustasını bugüne kadar bu blogda anmamış olmanın ayıbıyla daha fazla duramayacağımdan dolayı klavyeye sarılmam farz oldu.. Ne yazarsam beğenmeyeceğimi, ne desem bir şeylerin eksik kalacağını da bildiğimden Ahmed Arif hakkında hala tanımayanlar için kısa bir bilgi vermeyi insanlığa ve edebiyata karşı bir borç bildim.

Ahmed Arif kimdir? Ahmed Arif kendi deyimiyle "Az gelişmiş değil, sömürülmek için kasıtlı olarak geri bırakılmış bir ülkenin, aşiret töreleriyle yetişmiş bir çocuğu." O dönemde halk için çabalayan, savaşan çoğu insan gibi 141 ve 142. maddelerden suçlu bulunup ceza evine gönderilen, burada kendisine "Suçun nedir, neden buradasın?" diye soran bir başka mahkuma "sevdadan" cevabını veren halk aşığı bir halk ozanı. "Hasretinden Prangalar Eskittim", "Otuz Üç Kurşun", "Adiloş Bebenin Ninnisi" gibi şiirlerin, "Üşüyorum, kapama gözlerini" gibi edebiyatımızın en güzel dizelerinden birinin altına imzasını atabilen; "Tek kitapla şair mi olunur?" diyenlere "Tek kitapla peygamber olunuyor da şair neden olunmasın?" cevabını verebilen bir dil ustası. Bugün çoğu şiirsever tarafından adeta kutsal kitap muamelesi gören "tek" kitabıyla edebiyatımıza damga vuran bir üstat. Türkiye Cumhuriyeti'nin utanç kitabında en önemli ve en kara sayfalardan biri. Aynı kitabın bir başka sayfasında yer alan Nazım Hikmet'ten etkilenmiş olması su götürmemekle birlikte, kitabın en çok Anadolu kokan sayfası. Şiirlerinde öfke temasının ağır bastığı muhakkak ama nefret ve intikam duygusu kesinlikle yok. Şiiri ne ise kendi de o olan, Hacı Bektaş'ın aslanla ceylanı aynı anda kucağında tuttuğu gibi, şiirinde öfke ile nefret/incelik arasındaki dengeyi asla kaçırmayan bir namus ve onur timsali. Şiirlerinde öfke temasının ağır basma sebebini ise en güzel Adnan Binyazar açıklamış, şu cümlelerle:


"Tam şiirin büyülü yoluna koyulduğu yaşlarda bir delikanlıyı al, rutubetli mahzenlerde çürüt, kişiliğini altüst et, sonra ondan öfkesiz şiir bekle!"


"Nazım'dan sonra şiir yazılmaz." diyenlerin olduğu, herkesin Orhan Veli ve Garip akımını taklit etmek için çabaladığı bir dönemde şiirimize yeni bir soluk getirmekten bir an bile korkmayan, her konuda ve her yönüyle gerçek bir muhalif.


"Nitekim Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştır"


Elbette kendisinin üslubu, siyasi görüşü, hayatı hakkında söylenecek çok söz var ya da belki çoğu daha önce söylendi; fakat yazının başında belirtttiğim gibi Metin Demirtaş'ın dahi bundan 20 yıl önce 
"Ahmed Arif ve şiiri üstüne ne söyleyebilirim ki?
Öyle çok yazılar yazıldı ve öyle çok güzel sözler edildi ki... Yeni ve özgün bir şeyler söylemek güç."
dediği bir insan hakkında bir şeyler yazmak için maalesef kendimi yeterli görmüyorum ve kuvvetle muhtemel hiçbir zaman da Ahmed Arif hakkında yazıp, eleştiri yapacak seviyeye ulaşamayacağım. Ahmed Arif'in, yaşadıklarının ve ona yaşatılanların, şiirinin değerlendirmesini bırakalım edebiyat, tarih ve insanlık yapsın. Bu sebeple yazımın sonuna gelirken; toplumcu gerçekçi şiirimizin en büyük temsilcilerinden biri olan Ataol Behramoğlu'nun cenaze günü mezarı başında yaptığı konuşmada "Biraz Yunus, Biraz Pir Sultan" olarak tanımladığı Ahmed Arif'in peygamberi olduğu akımın kutsal kitabının Fatiha'sı "Hasretinden Prangalar Eskittim" şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım haddimi aşmamışımdır. Hepinize iyi okumalar.






HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

   Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

   Ard- arda kaç zemheri,
   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...     
   Bir ben uyumadım,
   Kaç leylim bahar,
   Hasretinden prangalar eskittim.
   Saçlarına kan gülleri takayım,
   Bir o yana
   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,
   Dipsiz kuyulara,
   Akan yıldıza,
   Bir kibrit çöpüne varana,
   Okyanusun en ıssız dalgasına
   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
   Yitirmiş öpücükleri,
   Payı yok, apansız inen akşamlardan,
   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
   Seni anlatabilsem seni...
   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
   Üşüyorum, kapama gözlerini...