27 Mart 2012 Salı

O Sırada Bir Yerlerde...


... Pop'un ve Rock'ın kralları bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da kendilerini ayaküstü koyu bir sohbete kaptırmışlardır.

22 Mart 2012 Perşembe

Aramaya İnanmak



"Her konuya değinen bir blog yaratmak" derken kastettiğim tam olarak bu muydu değil miydi şu an emin değilim.

BİR BANDIRMALININ GÜNLÜĞÜ

(Yaklaşık 5 sene önce yazdığım ve şu an olmayan www.bandirmaliyiz.biz sitesinde yayınladığım bir yazım. Arşivimi karıştırırken buldum, blogumda da bulunsun istedim.)

        Bugün cuma, araya giren 5 günlük bir çalışma temposundan sonra tekrar evime dönüyorum. Elimde 18.30'da Yenikapı'dan Bandırma'ya hareket edecek olan feribota bir bilet var. Ama Yenikapı'ya erken geliyorum, bakıyorum hava da güzel, başmemurla yaşadığım ufak çaplı bir gerginlikten sonra kendimi 17.30 gemisine atıyorum. YAŞASINN !! Hedefe yaklaşık 45 dakika daha erken ulaşacağım.. :)

        Gemiye biniyorum ve hareket ediyoruz..Sanki biraz sallıyor mu ne?? Aman canım neyse biraz kitap okuyayım. Şu an İnkılap Kitabevi’nden çıkan DOSTLAR BENİ HATIRLASIN – AŞIK VEYSEL – HAYATI VE TÜM ŞİİRLERİ adlı kitabı okuyorum..Bir şiir , iki şiir , üç şiir derken göz kapaklarım yerçekimiyle yaptığı savaşı kaybediyor ve uykuya dalıyorum.. Yanımda oturan amcanın “Hadi evladım uyan,Bak Bandırma’ya geldik” demesiyle gözlerimi açıyor ve yanında geçmekte olduğumuz limandaki o büyük kırmızı vinçlerden biriyle göz göze geliyorum..Artık ineyim, annemle babam beni bekliyordur, fazla bekletmeyeyim. .Biraz üstümü başımı düzelttikten sonra amcaya iyi akşamlar diyor ve yanından ayrılıyorum.. Tahmin ettiğim gibi, annem de babam da burada ; hemen arabaya biniyor ve Hacıyusuf’a doğru gidiyoruz

-         Nereye ?
-         Anneannene gidiyoruz.
-         N’oldu ki ?
-         E bugün kandil ya !
-         Aa ben onu unutmuştum !!

        Anneanneyle el öpüp kandilleşme faslından sonra sıra karın doyurmaya geliyor..Peki nerede yiyelim ? Herkes birbirine bakarken ilk tepki benden geliyor :

-         Yaa, buralarda meşhur bir İskenderci varmış J  (ve tabii ki oraya gidiliyor.)

        Önce bir tane 1,5 üstüne doyulmayıp bir de yarım yenince garson bile “boşal da semerini ye” bakışı atmaya başlıyor ki nihayet doyuyorum ve kalkıyoruz. Hakikaten özlemişim. Karnım doymuş , ağzım kulaklarımda bir halde İskenderciden çıkıyorum ki acı gerçek yüzüme Bandırma’nın rüzgarı gibi çarpıyor : MEHTAP BÜFE(TOSTÇU MEHMET AMCA) yerinde değil.. Uzun süre kalakalıyorum. .Sonra babamın sesini duyar gibi oluyorum :  “O, Sahil tarafına taşındı” ..

        Biliyorum , hatta bunun olacağını bu sitede de ilk ben yazmıştım ama ne bileyim işte , insan yine de bir garip oluyor.. Yine giderim , sorun değil , o tostlar , o YAKIŞIKLI muhabbeti için yine giderim , Fizan’da olsa yine giderim , ama ne bileyim işte, bir şeyler eksik sanki ,artık Ziraat Bankası’nın önünde buluşacağımız arkadaşı beklerken “bir karışık bir ayran , tostta acı az olsun” deyip üstüne bir de sakız alabileceğimiz bir Tostçu Mehmet Amca yok.. Sahil de buluşmak için çok uzak.. Peki biz şimdi ne yapacağız?


30.03.2007    - BANDIRMA

8 Mart 2012 Perşembe

HER SEVDA

"Yeni aşk kelimeleri, yeni öğrenilen
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor."
F. Scott Fitzgerald

Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.

Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.

Ve çınlar herbiri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.



Gecenin bir saati aşk, diyalektiği ve kendi dünyam üzerine düşünmeler ve nihayetinde Edip  Cansever: "Kırbacı vur ve kaç."   


25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayata Dair Detaylar (3) : Jerusalem ve Barış(?)

"Modern dünyadaki dini karmaşıklıkların bütün 
sebebi Kudüs'te bir tımarhane bulunmamasıdır."
Havelock Ellis


      Jerusalem. Bildiğiniz üzere Kudüs şehrinin birçok dildeki adı. 3 ilahi din tarafından da kutsal sayılan tek şehrin.

      İsmin kaynağının hangi dile veya dine ait olduğuna dair tartışmalar var. Tıpkı şehrin hangi dine ait olduğuna dair olduğu gibi. Ama - neyse ki – bu tartışmalar insanların birbirini öldüreceği boyutta değil.

      Jerusalem kelimesinin kökeninin hangi dile ait olduğu bilinmiyor, ama anlamı tüm dillerde ortak, tıpkı şehrin anlamının da tüm dinlerde ortak olduğu gibi.

      İbranicede Yeruşalayim olarak geçiyor ve anlamı “Barış, Huzur Şehri”.  Kelimenin etimolojik geçmişini incelersek “Şalom” veya “Salem” (her ikisi de İbranice hemen hemen benzer ve “barış,huzur,selam” anlamlarına geliyor) kelimelerinden geldiğine dair iddialar bulunuyor.

      İncil’de “Hierusalem” olarak geçen şehir, Araplar tarafından ise “al-Quds” (Kudüs, Kutsal yer) veya “Ūrušalīm” olarak biliniyor. Kelimenin kökenine indiğimizde Arapça’da “barış, huzur, selam şehri” anlamına gelen “Yer-i Selam”dan geldiğine dair rivayetler var.

      Yani hangi dilden türediği tartışmalı, ama anlamı her dilde aynı, tarih boyunca en çok savaşa ev sahipliği yapan şehrin: “Barış Şehri”.

      Sanırım insanlık olarak "Barış" kelimesini yeniden tanımlamamız ya da şehrin ismini "Tezatlar Şehri" olarak değiştirmemiz gerekiyor, bu tezatlardan bir süre daha bütünlük yaratamayacağımıza göre.


"Ve Kudüs şehri, gökte yapılıp yere indirilen şehir
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri..."
Sezai Karakoç

19 Şubat 2012 Pazar

Mor Forma Ağıdı



        Sizi bilmem ama ben Galatasaray’ın mor formasını sevmiştim. Belki de formayı değil de formanın çıktığı seneki Galatasaray’ı, o Galatasarayla ilgili gelecek hayallerimizi ve o sene Galatasaray adının olduğu yerde her zamanki gibi – ama her zamankinden daha parlak- duran umudu sevmiştim. Rijkaard’ı sevmiştim, Neeskens’i  sevmiştim, Keita’nın golden sonraki taklalı sevincini sevmiştim. Ve o sene geleceğe dair kurduğumuz hayalleri sevmiştim en çok da. Evet  hayallerimiz bugünlük değildi, uzun vadeliydi, kendimizi buna şartlamış, kısa vadeli başarısızlıkları kabullenmiştik en başından, ama yine de hayal etmeden duramıyorduk, duramıyordum.  Şampiyon olmasak da sevecektik, şampiyon olmasak da seveceğiz, şampiyon olmadı ve seviyoruz; ama ya şampiyon olsaydık? Ya o sene kupa Sami Yen’e gelseydi? Şimdi saçma geliyor ama bir düşünün: Hayatında son defa bayram yeri gibi süslenmiş şampiyonluk kutlayan ama o sırada bunun farkında olmayan bir stad, deliler gibi eğlenen binlerce taraftar, o sene böyle bir beklentisi olmadığı için herkesten çok sevinerek muhtemelen büyülenmiş gibi tribünleri izleyen Rijkaard ile ekibi, sahanın bir tarafından bir tarafına deli gibi koşturan futbolcular – tabi ki mor forma ile – ve fonda çalan bir şarkı, şüphesiz ki START WEARING PURPLE !

-                    -    “So why don’t you start wearing purple?”

        “Ve mor forma o tarihten itibaren Galatasaray’ın efsane formalarından biri haline gelir.”

      Tabi hikayenin bu bölümü maalesef böyle bitmedi.  Hikayenin sonu mu? O da hepinizin bildiği gibi birkaç ay sonra soğuk bir ekim gecesi  yine Ali Sami Yen çimlerinde yazıldı. Başrolde futbolundan çok sümükleriyle anılan provakatör bir ajan vardı.

      Peki şimdi yeni hikayelerin peşine düşmüş ve her şey çok iyi giderken bu nereden aklıma geldi ve gece gece böyle acayip bir şey yazdırdı bana?

      Hepsi iTunes shuffle tuşu ile Gogol Bordello’nun ortak bir oyunu olsa gerek.



20 Ocak 2012 Cuma

"Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez"



"Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu Modigliani"




Şiir: Aslan Heykelleri, Cemal Süreya
Resim:  The Portrait of a Girl, Amedeo Modigliani, 1917-18, Tuval üzerine yağlı boya
*Başlıktaki söz Cemal Süreya'nın Üvercinka şiirinden alıntıdır.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Alakalı Çağrışım - 2


“Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağır işitir oldu. Gözlerini de kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları işitmesin, yürekleri anlamasın, ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.
Matta 13:15



"Andolsun, biz cinler ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır."
Araf Suresi 179. Ayet

22 Aralık 2011 Perşembe

1915

      Geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak, özellikle geçmişi karanlık olan toplumlar için her zaman zordur ve Türkiye'nin 1938 Dersim olaylarıyla başlayan tarihle hesaplaşma süreci yetersiz de olsa olumludur. Yeterli olabilmesi için hesaplaşmaya 1915'ten başlamak gerekmektedir.

Çünkü  "Bir hikaye anlatmamız gerekiyorsa eğer, 1915'ten başlamamız lazım."

1915'le yüzleşmekten kaçtığımız sürece daha nice 24 Nisan'da ABD Başkanı'nın iki dudağının arasına bakılır, Fransız malları boykot edilerek "milli gurur" kurtarılmaya çalışılır.





"Tabii ki atalarımın başına gelenleri biliyorum. Buna kimileri "Katliam", kimileri "Soykırım", kimileri "Tehcir", kimileri de "Trajedi" diyor. Atalarım Anadolu diliyle "Kıyım" derdi... Ben ise "Yıkım" diyorum. Ve biliyorum ki eğer bu yıkımlar olmasaydı, bugün benim ülkem çok daha yaşanılır, çok daha imrenilir olurdu."

Hrant DİNK (1 Kasım 2004, BirGün )


16 Aralık 2011 Cuma

Hakan Gerçek ve Cemal Süreya


       Hakan Gerçek denince bizim neslimizin aklına öncelikle Ruhsar dizisiyle "kanka" kelimesini dilimize kazandıran ve kankası Mazhar'ın kardeşine aşık olmasına rağmen bunu bir türlü Mazhar'a söylemeyi beceremeyen Müfit karakteri ve onun komik halleri gelir. Televizyon ve popüler kültürün zararları; maalesef önceki seneye kadar benim için de Hakan Gerçek = Müfit'ti ve çoğumuzun yaptığı gibi popüler kültürün bize verdiğiyle yetinmiş ve çocukken Ruhsar dizisinde gülerek izlediğim, Ezel dizisinde de birkaç bölüm rol alıp hayat verdiği "Kandıralı" karakterini hayranlıkla takip ettiğim bu adamı araştırmaya gerek görmemiştim. Ta ki 2 sene önce tesadüfen de olsa "Van Gogh" oyunundan haberdar olana kadar. Kenter Tiyatrosu'ndan ayrıldıktan sonra 2008 yılında "Tiyatro Gerçek"i kuran sanatçı,  bu tiyatronun çatısı altında 3 sezon sahnelediği tek kişilik oyunu "Van Gogh" ile tüm tiyatroseverlerin saygısını kazanmıştı. Bu sezon ise geçen sezondan devam eden "Annem Yokken Çok Güleriz" oyununun yanı sıra, çok değerli bir eseri daha sahneye koydu: "Üstü Kalsın".

        Aslında "Üstü Kalsın"a tiyatro oyunu demek ne kadar doğru bilmiyorum. Cemal Süreya'nın doğumunun 80. yılı şerefine, Cemal Süreya şiirlerinden oluşan bir performans. Hakan Gerçek gibi başarılı bir tiyatrocu ile en sevdiğim şair birarada olunca da böyle bir eseri kaçırmamak benim için farz haline geliyor. Sezon sonuna kadar devam eden ve gösteri saatlerine tiyatrogerçek web sitesinden ulaşabileceğiniz bu eseri tüm tiyatro ve şiir sevenlerin de kaçırmamasını tavsiye ederim. Şimdiden iyi seyirler.